Freitag, 13. März 2015

ÖLÜMDEN SONRA DA YAŞAMAK İSTER MİSİNİZ?

                      ÖLÜMDEN SONRA DA
                  YAŞAMAK İSTER MİSİNİZ?

         insanlara cennet ve cehennem vadeden
                             ALLAHın adıyla

Madem istemek insaniyetin gereğidir, biz de sizi bu
isteğinizin yoluna götürmeğe çalışalım.

Sizlere müjde!

Ölüm; yok oluş, hiç oluş, mahvoluş, idam oluş de-
ğil. Çünkü sizin bir Yaratıcınız var. Bu Yaratıcı, sizin
dünyadaki iyilik ve kötülüklerinize karşılık vermek i-
çin ölümden sonra sizi tekrar diriltecek ve ebedî bir
hayat verecektir. İşte bunun için ölüm; Yaratan'a dö-
nüştür, hayat vazifesinden paydostur, öte dünyada-
ki dostlara kavuşmadır, ücret almaya gidiş, saadete
geçiş ve ebedîyet buluştur. Öyle ise ey insanlar!
Korktuğunuz kabre, "ağlayarak değil, gülerek giri-
niz" ve çok sevdiğiniz ölmüşlerinizin ardından fazla
üzülmeyiniz.

Şimdi bu müjdenin ayrıntılarına geçelim ve onların
niçin ve nasıl gerçekleşeceğini görelim.

"Ölüm; yok oluş, hiç oluş, idam oluş değildir."

Çünkü ölümün yok oluş olabilmesi için herşeyin sa-
hipsiz olması gerekir.Fakat çok mükemmel bir ölçü
ve düzen içinde işleyen ve hayatın üretimine vasıta
olan şu evren, nasıl sahipsiz olabilir?Çok iyi bir üre-
tim içinde olan hangi fabrika sahipsiz olabilir ki, şu
insan ve hayat üretimini netice veren dünya ve ev-
ren sahipsiz olsun! İnsanın da elinde, dünya ve ev-
renin sahipsiz olduğuna dair kesin bir delili yoktur.
Ama onların sahipli olduğuna dair bir delil her za-
man var olmuştur. O delil de; evrenin Sahibi'nin
gönderdiği kitaplar ve peygamberlerdir. O kitaplar
ve peygamberlerin sonuncusu ve öncekileri ken-
dinde toplayanı ise, Kur'an ve (ruhuna selam ve
rahmet olsun) Hz. Muhammed'dir.

Bu delilin zıddına yani madde, doğa, kendikendine-
lik ve tesadüf gibi şeylerin bir itirazı olmadığına ve
olamayacağına göre ve hiç bir bilim adamı da çıkıp
evrenin sahipsiz olduğuna dair kesin bir delil ortaya
koymadığına baktığımızda, Kur'an ve Muhammed
delilleri gerçeklik kazanır. Kur'an ve Muhammed de,
evrenin bir sahibi bulunduğunu ve onun da "Allah"
isimli tek Tanrı olduğunu bize haber vermektedir.
O halde evren ve içindekiler sahipsiz değildir. Ev-
renin sahipsiz olduğunu düşünmek ise, insanı, öl-
dükten sonra "yok olacağı" zannına düşürür. Fakat
bu zan, gerçeğin yerini tutamaz. Gerçeğin yerini
tutamaz olan bir zan da, kabul edilemez ve edilme-
melidir. Nasıl kabul edilebilir ki?

"Çünkü sizin bir Yaratıcınız var."

İşte insanlığın varlığının başından beri gönderdiği
elçi ve kitaplarla daima kendi varlığından ve sahipli-
ğinden haber vermiş olan Allah, insanı boşuna ya-
ratmamış olduğunu ve ölümünden sonra insana ye-
ni bir hayat vereceğini de bildirmiştir.

"Bu Yaratıcı, iyilik ve kötülüklerinize karşılık vermek
için sizi ölümünüzden sonra tekrar diriltecek ve e-
bedî bir hayat verecektir."

Çünkü o Yaratıcı sizi, belirli bir maksat için yarat-
mıştır. O maksat da, sizi imtihan etmek, kimlerin iyi,
kimlerin kötü olduğunu ortaya çıkarmaktır. Ortaya
çıkan sonuca göre de herkes hak ettiği cezâ ve
mükâfatını alacaktır. Bunun için de cinlerin, şeytan-
ların ve insanların yaptıkları bütün işler kayda alın-
maktadır. Bu kayıtlara göre de yeniden diriliş gü-
nünde muhasebe yapılacaktır. Herkes bu dünyada
yaptığını âhirette hazır bulacaktır. İyiliğin karşılığı
cennet, kötülüğün karşılığı da cehennem olacaktır.
İşte bu karşılığı vermek, tek Tanrı olan Allah'ın "a-
dâleti"dir. Demek, Allah'ın adâleti, insanın tekrar
diriltilmesini ve hesap vermesini gerektiriyor. Bu-
nun için de o yüce Sahip, vaadde bulunmuştur. O'
nun verdiği söz de mutlaka yerine getirilecektir.

İnsanı yaşatmakta olan o mükemmel Yaratıcı, ver-
diği sözün yalan olmadığını ve mutlak adâlet sahi-
bi olduğunu isbatlamak için de dünya ve evreni yı-
kacak, bu yıkımdan sonra ölmüş olan bütün insan-
lığı yeniden diriltecek ve onları diriliş meydanında
toplayacak ve hesaplarını görecektir. Bu hesabı
mutlaka görecektir. Çünkü bu dünyada çoğunlukla
haklılar hakkını, haksızlar cezâsını almadan ölüyor.
Eğer bu adâletsizlik ölümle son bulursa, yani bir
karşılığı olmazsa, apaçık bir zulüm ortaya çıkar. Bu
zulüm ise mutlak adâlet sahibi olan Allah'ın acıma-
sına zıttır. Bu zıtlığa meydan vermemek için de âhi-
reti getirecektir.

Âhiretin gelmesi için de, evrenin yıkılışı olan kıya-
metin kopması gerekiyor. Bu gereklik için de yüce
Yaratıcı, 1400 sene önce "kıyametin yaklaştığını"
haber vermiştir. Allah'ın son habercisi Hz. Muham-
med de; "müslüman milletinin 1500 yıldan fazla ya-
şamayacağını" söylemiştir. Yani insanlığın 100 yıl-
lık bir zamanı kalmıştır. Bunun için yirmiikinci asrın
ilk çeyreğinin sonlarında kıyamet kopacaktır.

Kıyamet koptuktan sonra dünya ve evren yıkılacak-
tır. Fakat yeryüzü ve güneş yok olmayacaktır. Gü-
neş küçültülerek ve yeryüzü, kutupları çökertilip
dümdüz edilerek varlıklarını koruyacaklar ve atmos-
fer de yeniden inşa edilecektir. Çünkü insanlığın
yeniden diriltilişi ve ondan hesap sorulması, yeryü-
zü meydanında olacaktır.

Şimdi akla takılan bazı sualleri cevaplamaya çalışa-
lım.

Ölüler nasıl dirilecek?

Kıyamette dünya ve evrenin yıkılmasıyla bütün in-
sanlar ölecektir. Onları tekrar diriltecek olan ise, ilk
defa yokluktan çıkarıp yaratan Allah'tır. Yoktan ya-
ratmayı bilen Allah, elbette ölümden sonra da onla-
rı tekrar yaratabilir.Bu yaratma için de söz vermiştir.
Söz verdiyse, yapacak demektir. Çünkü bu konuda
O'nu engelleyecek bir durum yoktur. Çünkü yarat-
ma ve yeniden diriltme konusunda bir aczi ve sö-
zünde durmama gibi bir dönekliği bulunmamakta-
dır. Kudreti tam, sözü doğrudur. O'nun adâleti ve
yaratışta ve yaşatışta amaçlı oluşu da; ölenlerin
diriltilmesini, hesap sorulmasını ve hakettiklerinin
verilmesini gerektiriyor.

Bütün ölmüşleri diriltmesi ise şöyle gerçekleşecek-
tir: Her insanın kalça kemiğinin kuyruk sokumu kıs-
mında bir insan tohumu vardır. Yeryüzü toprağına
karışmış olan bu tohumlara gerekli yağmur ve ısı
verildiğinde,toprak altına atılmış bitki tohumları gibi,
suyu emip anne rahmindeki bir cenin gibi büyüyüp
gelişeceklerdir. Gelişimleri tamamlandığında da,
Allah katında bulunan ruhları onlara geri gönderile-
cek ve ruhuyla bütünleşen insanlar, yumurtaları top-
rak altına yerleştirilmiş bazı deniz ve kara canlıları
gibi toprak altından çıkmaya başlayacaklardır. Top-
raktan çıkan kötü ruhlu insanlar: "Bizi yattığımız bu
yerden kim çıkardı?" derlerken,iyi ruhlu insanlar da:
"Bizi tekrar dirilten Allah'a hamdolsun" diyecekler-
dir. Ve böylece yeniden diriltiliş gerçekleşmiş ola-
caktır. Sonra yeniden diriltilen insanlar bir melek ta-
rafından Rabbin huzuruna çağrılacaklar; bütün in-
sanlık, yeryüzüne inmiş bulunan yüce Allah'ın huzu-
runda toplandığında da "Büyük Mahkeme" başlaya-
cak, herkesten aynı anda hesap sorulacak ve hep-
sine hak ettikleri sonuçlar verilecektir. Sonuçları a-
lan insanlar, cehennemin etrafını (Satürn gezegeni-
nin halkası gibi) çevrelemiş ve yoğun ışıktan yapıl-
mış ve bakanlara upuzun bir köprü gibi görünen bir
yol üzerine dizüstü dizilecekler ve hologram şeklin-
deki inanç dosyaları kara olanlar cehenneme atılır-
ken, ak dosyalılar da cehennemden kurtarılıp cen-
nete aktarılacaktır. Bu şekilde cennetlikler de ce-
hennemi görmüş olacaklar ve bu gördükleri karşı-
sında da girdikleri cennetten hiç çıkmak istemeye-
ceklerdir.

Dünyada cesetleri yanmış ve yakılmış insanların
dirilişi nasıl mümkün olacak?

Kemikleri kül olmuş insanların vücutlarından ne ek-
silmişse, onlara ait bütün bilgiler, her şeyi kaydetti-
ren yüce Allah'ın merkezî bilgisayarında kayıtlıdır.
Bu bilgiler çerçevesinde tohumları kül olmuş insan-
lar için yeni tohumlar yaratılıp yeryüzü toprağına a-
tılacaktır.Bu şekilde hiç bir insanın yeniden diriltiliş-
ten kaçması mümkün olmayacaktır.

"İnsanların toprak altında yaratılması imkânsız gibi
birşey. Böyle bir şey nasıl mümkün olabilir?"

Havuç, pancar, patates, yer fıstığı ve yer elması
gibi bitki ve sebzeler, yer altında ve karanlıkta oluş-
maktadır. Onları oluşturan bir Yaratıcı, insanı da
onlara benzer bir şekilde oluşturabilir ve oluştura-
caktır. Kışta ölmüş bitkileri, baharda dirilten bir Ya-
ratıcı için, kıyamette ölmüş bütün insanlığı, toprak
altında yeniden oluşturmak ve bir bitki gibi diriltip
toprak üstüne çıkarmak hiç zor değildir. "Kıştan
sonra bahar gelmez" kim diyebilir? Aynı şekilde,
kimse: "Kıyametten sonra yeniden diriliş olmaz"
dememelidir. Çünkü onun olmasını isteyen bir ya-
ratıcı ve yaşatıcı Allah var. Bu isteği için de O'nun,
amaçlı ve adâletli ve vadetmis oluşundan başka
pek çok sebebi var. Fakat biz, sözü fazla uzatma-
mak için o sebepleri geçiyor ve ayrıntıya girmeyip,
esasta kalıyoruz.

İnsanların diriltileceği yer olan "mahşer meydanı"n-
da ne kadar insan bulunacaktır?

Şimdiye kadar yani ilk insandan bu zamana kadar
100 milyar insanın öldüğü tahmin ediliyor. Şimdiki
zamandan kıyamete yani 2121-2126 yılına kadar
da (kıyamette ölecek olanlarla beraber) 20 milyar
civarında insan ölmüş olacaktır. Demek oluyor ki,
mahşer gününde 120 milyar kadar insan diriltilecek-
tir. (Bu sayı, 220 milyar da olabilir. Gerçek rakamı
tam bilemiyoruz. Ama biz "120 milyar" kabul ede-
lim.)

120 milyar insan yeryüzü meydanına nasıl sığar?

Kıyamet koptuğunda çok şiddetli deprem ve sar-
sıntıların etkisi ve denizlerin buharlaşması ve dağ-
ların toz-toprak haline gelmesiyle dünyanın kutup-
ları çökertilmiş olacak. Bu çökertmeyle yeryüzünün
çapı, şimdikinin belki iki misline çıkacak, yeryüzü
genişleyecektir. Dört kişinin bir metre kare yer kap-
ladığını düşünürsek, 120 milyar insan 30 milyar
metre karelik bir alanı kaplar. Dünyanın yüzölçümü
ise 510 milyar metre karedir. Demektir ki, her hangi
bir yer darlığı olmayacaktır. Çünkü yeryüzü meyda-
nına 120 milyar insanın 15-20 katı daha fazla insa-
nın sığması mümkündür.

Cennet dünyada mı kurulacaktır?

7 milyar insana dar gelmeye başlamış bir Dünya,
elbette 120 milyar insanın cenneti  için yeterli bir
yer değildir. 120 milyar insana cennet olacak bir
Dünya'nın, şimdikinin en az 20 katı daha geniş bir
yer olması gerekir. Böyle bir yer için de, yıldızlar
kadar büyük bir âlem gerekir. İşte cennet de, evre-
nin son sınırının yanıbaşında bulunan, yıldızlar ka-
dar çok geniş bambaşka bir âlemdir. Bu âlem, çok
uzaklarda ve çok yükseklerdedir. Çok aşağılarda
bulunan dar dünyada 120 milyar insanın 80 milya-
rı için ebedî bir cennet kurmak mümkün değildir.
Cennetin 500 yıl genişliğinde olacağı, Hz. Muham-
med'in verdiği haberlerde geçmiştir. Bu habere gö-
re cennet dünyadan 250 bin defa daha büyüktür. E-
ğer her inançlı ve iyilikçi olmuş kişiye 500 yıl geniş-
liğinde ayrı bir cennet verilecekse, bu takdirde he-
sabımız şöyle olacaktır: 80 milyar inançlı insanın
cennetlik olduğunu düşünelim. Bu takdirde 250 bin'
le 80 milyarı çarparız. Sonuç, 20 trilyar çıkar. Yani
genel cennet, dünyamızdan 20 trilyar defa daha
büyüktür. Güneş Dünya'dan 1 milyon 300 bin defa
daha büyüktür. Eğer insanlardan önce yaşamış o-
lan cinleri de hesaba katarsak, elde ettiğimiz raka-
mı belki ikiye çarpmamız gerekecek. Şimdi görü-
yor musunuz, cennetin dünyada kurulmasının ne-
den mümkün olmadığını?! Cennetin bu kadar bü-
yük olmasının bir anlamı şudur: Cennet, apayrı bir
evrendir. Ve bu evren şu anda evrenimizin yanıba-
şındadır. Bizim evrenimiz, "eksi evren"dir. Cenneti
meydana getiren evren ise, "artı evren"dir. Bu artı
evrende ölüm yoktur, hayat ebedîdir. İlk insanın
cennette yaratıldığını düşünürsek, cennet olan artı
evren şu an hazır durumdadır ve cennetlikleri bek-
lemektedir. Yeniden diriliş gününde yüce Yaratan'a
hesap vermeden de oraya geçiş mümkün değildir.

O kadar büyük bir yerde insan ne yapar?

Cennette insanlar ruh ve hayal veya melekler gibi
ışık hızıyla hareket ederler. Işık hızına sahip cen-
netlikler için o kadar büyük genişlik, onlara lüzum-
suz gelmeyecek, o genişliği seveceklerdir.

Kötüler yok mu edilecek?

Kötülerin yok edilmesi, yüce Allah'ın adâlet ve mer-
hametine zıttır. Çünkü kötüleri yok etmek, onları ce-
zâsız bırakmak demektir. Onları cezâsız bırakmak
ise, zulüm görmüş olanları üzer. Bu da Allah'ın adâ-
leti ve merhametiyle uyuşmaz. İşte bu uyuşmazlığa
meydan vermemek için kötüler yok edilmeyecektir.
Çünkü kötüleri de ikiye ayırmak gerekir. Birincisi;
dinsizler, inkârcılar, ateistler, Allah'tan başka tanrı
uyduranlar ve dinde ikiyüzlülük yapanlardır. Bunla-
rın yeri, ebedî cehennemdir. Çünkü Allah'a karşı
işledikleri cinayet, kâinat kadar büyüktür. Kâinat ka-
dar büyük cinayet de, sonsuz bir cezâyı gerektiri-
yor. Çünkü onlar ebedî bir hayatla yaşamış olsalar-
dı, cinayetlerini ebediyen sürdüreceklerdi. Bunun
için de cezâları ebedîdir. Onları yok etmek ise, on-
ları mükâfatlandırmak ve cezâdan kurtarmak olur ki,
bunu Allah'ın adâleti kaldırmaz.

İkincisi; inançlıların kötüleridir. Bu kötüler için adâlet
gerektirir ki; yaptıkları kötülük kadar cezâ görsünler,
cezâlarını çektikten sonra da cennete konsunlar.
Çünkü Allah'a inanmak gibi bir iyilikleri var ve başka
iyilikleri de olmuş olabilir. Iyiliği de bulunan bu kötü-
leri yok etmek ise, tamamen zulümdür, adâlete zıt-
tır. İşte bunun için kötüler yok edilmeyecektir. Hak
ettikleri cezâ muhakkak verilecektir. Bunun için de
cehennem gereklidir.

İncil ve Tevrat'tan sonra gelen ve önceki kitapların
özetini ve gerçeğini içeren Kur'an'da, âhiretle ilgili
iki bin kadar âyet bulunmaktadır. Kıyametten haber
veren âyet sayısı ise, yüz kadardır. Bu âyetler, ço-
cuk oyuncağı ve uydurma şeyler değildir. Bütün in-
sanlığın mutlaka karşılaşacağı kesin gerçektir. Yani
insana ölümden sonra ya cennet vardır, ya da ce-
hennem. Başka da bir kaçış yeri yoktur. Ölüp de di-
rilmemek ve kurtulup gitmek mümkün değildir. Za-
ten insan kalbi ebedî bir hayat ve mutluluk isterken,
ölüp de dirilmemek ve cennet gibi bir hayata geç-
memek, kurtuluş değildir. Cehenneme atılmak da,
ebedî bir felâkettir! Bu felâkete kim uğramak ister?

Şimdi ey insanlar! (Gerçek sayılarını yüce Allah da-
ha iyi bilir) cehenneme atılacak 40 milyar insandan
biri olmak ister misiniz? Elbette istemezsiniz değil
mi? Eğer cehenneme atılacak insanlardan biri ol-
mak istemezseniz; evrenin ve içindekilerinin biricik
sahibi Allah'a; O'nun adâlet ve merhametinin gerek-
tirdiği cennet ve cehennemi, kıyameti ve yeniden
diriltilişi içeren Âhiret'ine; O'nun saygınlık perdesi
ve memurları olan Melek'lerine; O'nun Kendisi'yle
insanlar arasında iletişim sağlayan Elçi ve Haberci'
lerine ve O'nun emir ve isteklerini bildiren Kitap'ları-
na ve sonuncusu olan Kur'anına inanınız. İşte bu
inancınız sizi, cehenneme düşecek olanlardan biri
olmaktan kurtarabilir.

Eğer gerçek sahibiniz ve tek Tanrı olan Allah'ınızın
cennetine girecek olanlardan biri siz olmak isterse-
niz; O'na ve âhiretine inanarak haklı ve adâletli, na-
muslu ve ibadetli, güzel ahlâklı ve iyilikçi olmakla O'
na teslim olunuz. İşte bu güzel ve çok değerli tes-
limiyetiniz sizi, cennete girecek olanlardan biri ha-
line getirecektir.

Madem ölümden kaçış mümkün değildir, madem
tekrar diriltilmeğe karşı koymak da imkânsızdır ve
madem kalbiniz de ebedî bir hayat ve mutluluk is-
tiyor ve madem bu isteklerinizi karşılayacak olan
bir Allah var ve Kitabı da bunu haber veriyor, o hal-
de O'ndan gelen ve dünyada hiç bir şey ondan da-
ha değerli olmayan bu habere kalp ve kafa veriniz.
Bu veriş ve dinleyişinizle de O'nun cennetine dahil
olunuz, cehenneminden kurtulunuz.

Bu kurtuluşu seçmek, ölümünüzü; Yaratan'a dönüş,
yaşam görevinden paydos, âhiretteki güzel dostla-
ra kavuşma, ücret almaya gidiş ve ebedî mutluluğa
geçiş haline getirecektir.Bu müjdeli haberin gerçek-
leşmesini seçmek dururken bu habere nasıl kör,
sağır ve aptal kalabilirsiniz?

Eğer dünya size ait olsaydı ve onda ölümü öldürüp
kıyameti de durdurarak mutlulukla dolu ebedî bir
hayat kurabilseydiniz, Allah'tan gelen habere kör,
sağır ve aptal kalabilirdiniz. Madem gerçek bunun
tam zıddıdır, o halde uyanık olunuz, nefis ve şey-
tanınız sizi cennetten etmesin, cehenneme düşür-
mesin. İnsanlığınıza lâyık bir seçimde bulununuz.
Bu seçiminizde de gecikmeyiniz. Çünkü ömür dur-
muyor, ölüm yaklaşıyor! Kabre gülerek girmek is-
terseniz, ne yapmanız gerektiğini artık biliyorsunuz.
Bütün yapmanız gereken, bu bilgiyi uygulamaktır.
O halde uygulayınız ve mezara korkarak ve ağlaya-
rak girmekten kurtulunuz!

Unutmayınız! Elli yıl içinde ölümünüz ve yüz on yıl
sonra da kıyamet var. Ve yine unutmayınız! Deriler
kavuran ve soyan çok azaplı ve ateşli cehenneme
atılanlardan biri mi olmak iyi, yoksa her arzunuzun
karşılanacağı ve krallar ve kraliçeler gibi yaşayabi-
leceğiniz cennete girecek olanlardan biri olmak mı
iyi? O halde "öldükten sonra yok olup gideceğiz"
zannına ve âhireti inkâr eden inanca ve bir de "cen-
netin dünyada kurulacağı" düşüncesine asla teslim
olmayınız.Bu zan ve asılsız inanç ve düşünce size,
felâketten başka bir kazanç getirmez.

O halde; "bu evrenin sahibi olan Allah'a ve âhireti-
ne, elçilerine ve kitaplarına inandım" deyip, "Allah'
tan başka tanrı yoktur. İsa, Musa ve Muhammed
O'nun kulu ve elçisidir" diyerek, Gerçek Din'e giriş
yapınız, varlığınızı hakikatsizlikten ve anlamsızlık-
tan kurtarınız.

Yeniden dirilişi olmayan ebediyetsiz bir ölüm, bütün
anlamları yok eder. Eğer dini ve âhireti inkâr eder-
seniz, hayatınıza hangi anlamı yükleyeceksiniz?
Yoksa, anlamsızca bir hayatı yaşamaya devam mı
edeceksiniz? Şayet anlamsızca bir hayatı yaşama-
ya devam ederseniz, o vakit size "insan" denebilir
mi?

Not: Âhiretin varlığı ve gelecekliği hakkında bir şüp-
hesi olan ve bu şüphelerinden kurtulmak isteyen-
ler, Bediüzzaman Said Nursi'nin "Onuncu Söz"
isimli eserini okuyabilir ve şüphelerinden
kurtulabilirler.

                     Allah'tan başka ilah yoktur.
          Mehdi ve Mesih O'nun kulu ve elçisidir.

Zaman:  Yeni Çağ'ın onbeşi, Mart başı.
Mekan:  Avrupa.
Makam: Cevaplama ve Hakka dâvet.
Boyut:   Muranizm.

                                                   YAYINLAYAN
                                       AVRUPA  MURANİSTLERİ

                                       *   *   *

Keine Kommentare: